2020’den sonra Çin neden bir teknoloji patlaması yaşadı?

fiber, cable, wire, connection, network, cord, twine, internet, technology, tech, ethernet, string, strong, thread, communication, broadband, networking, twisted, network, network, internet, internet, technology, technology, tech, tech, tech, tech, tech, broadband

Bilimsel ve teknolojik yenilik, bir ülkenin en güçlü silahıdır. 2020 yılından sonra Çin, yapay zeka, yeni enerji ve kuantum hesaplama gibi alanlarda patlayıcı atılımlar yaşadı ve takipçilikten çok sayıda alanda liderliğe yükseldi. Bu teknoloji devrimi, politikaların yönlendirdiği bir zorunluluk mu, yoksa pazar ile sanayi zincirinin sinerjisinden doğan bir “ortaya çıkış etkisi” mi? Teknolojik ablukalar ve özgün inovasyon eksiklikleri karşısında, Çin gelecekte “faz geçiş noktası”nı aşabilecek mi?

Eğer üç-beş yıl öncesine geri dönüp Çin’in yapay zeka, yarı iletkenler, yeni enerji ve kuantum hesaplama gibi alanlarda kapsamlı atılımlar yapacağını, hatta Avrupa ve Amerika’yı geride bırakacağını söylenseydi, muhtemelen bunu ciddiye almazdın.

Ancak şimdi, 2025 yılında geriye baktığımızda, Çin’in teknoloji alanındaki büyük patlaması tartışılmaz bir gerçek.

Yapay zeka alanında, bu yılın başında hepimiz ”DeepSeek” anını yaşadık; DeepSeek’in yükselişi, dünyayı Çin’in yapay zeka gücünü yeniden değerlendirmeye zorladı.

Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) raporuna göre, 2014-2023 yılları arasında Çin, 38.000’den fazla üretken yapay zeka buluşuyla, ikinci sıradaki ABD’nin altı katı bir sayıya ulaştı. Bu veri, Çin’in üretken yapay zeka teknolojisi geliştirme konusundaki güçlü konumunu ortaya koyuyor.

Yeni enerji alanında, 2024 yılında BYD, %27’lik küresel pazar payıyla Tesla’yı resmen geride bırakarak küresel yeni enerji araç satış lideri oldu. 2020’den 2024’e kadar BYD’nin piyasa değeri 8 kat arttı. Ancak BYD’nin zaferi, yalnızca satış liderliğinden ibaret değil; aynı zamanda küresel otomotiv endüstrisinin yapısını bir ölçüde yeniden şekillendirdi.

Yenilenebilir enerji alanında, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre, Çin, küresel güneş paneli tedarik zincirinin %80-95’ini oluşturuyor. Araştırmacılar, Çin’in yenilenebilir enerji devi olduğunu belirtiyor ve 2028 yılına kadar küresel yenilenebilir enerjinin %60’ının Çin’den geleceğini öngörüyorlar.

Kuantum hesaplama alanında, Jiuzhang serisi kuantum hesaplama prototipleri hesaplama sınırlarını sürekli olarak zorluyor; “Jiuzhang 3”, küresel kuantum hesaplama araştırmalarının zirvesine ulaşırken, “Jiuzhang 4” de yakında piyasaya sürülecek. Kontrollü nükleer füzyon alanında, Çin’in geliştirdiği tamamen süper iletken Tokamak cihazı (EAST), yüksek sıcaklık plazma çalışmasında dünya rekoru kırarak gelecekteki füzyon enerjisinin ticari uygulamaları için sağlam bir temel oluşturdu. Kuantum iletişim alanında ise “Micius” uydusu, 1200 kilometre mesafede kuantum durum aktarımı gerçekleştirdi ve çok serbestlik dereceli kuantum teleportasyon araştırması, uluslararası fizik alanındaki en büyük on atılımdan biri olarak seçildi.

Yüksek teknoloji ekipman imalatı alanında, yerli büyük yolcu uçağı C919 resmi olarak ticari operasyona başladı ve sipariş sayısı bini aştı; saatte 600 kilometre hıza ulaşan yüksek hızlı maglev test treni ve Fuxing yüksek hızlı treni, küresel demiryolu taşımacılığı teknolojisinin standart belirleyicileri haline geldi.

Uzay ve derin uzay keşfi alanında, Çin bağımsız uzay istasyonu “Tiangong”u başarıyla inşa etti ve düzenli operasyonlarını gerçekleştirdi; Chang’e-5, Ay’dan örnek toplama ve geri getirme görevini başardı, Chang’e-6 ise daha ileri giderek dünyanın ilk Ay’ın arka yüzünden örnek toplama görevini tamamladı.

Çip alanında, 2018 yılında yaptırımlara maruz kaldıktan sonra bir düşüş yaşayan Huawei, Mate 60 Pro’nun piyasaya sürülmesiyle 7nm çipte bağımsız tasarım, üretim ve tedarik zincirinin %90’dan fazlasında yerlileşme gibi dönüm noktası niteliğinde bir atılım gerçekleştirdi. BBC’nin yakın zamanda yayınladığı bir makalede, Huawei’nin 2024 yılında şaşırtıcı bir şekilde 860 milyar yuan (RMB) gelir elde ettiği, bu rakamın önceki yıla göre yaklaşık %22,12’lik bir artış gösterdiği ve Batı kısıtlamalarının bağlayıcılığından kurtulmuş gibi göründüğü belirtildi.

Teknolojik atılımlar yalnızca sivil kullanımı etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda küresel askeri dengeleri de şekillendiriyor. Çin Donanması’nın gemi sayısı dünya birincisi konumuna yükseldi; Fujian uçak gemisinin denize indirilmesiyle Çin uçak gemileri resmen elektromanyetik fırlatma çağına adım attı; 2024 yılının sonunda, altıncı nesil savaş uçağı olduğu düşünülen iki prototipin test uçuşları yapıldı ve MD-19 hipersonik insansız hava aracı, küresel olarak ilk kez hipersonik uçuşun ardından geleneksel bir piste güvenli iniş başarısını gerçekleştirdi. Bu ekipmanlar, yalnızca askeri gücün sembolü değil, aynı zamanda teknolojik gücün sıçramasının bir yansımasıdır.

Avustralya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün bir analizine göre, küresel çapta 45 kritik teknoloji alanında Çin, 38’inde lider konumda bulunuyor.

Bu alanlar arasında yapay zeka, kuantum hesaplama, 5G, yenilenebilir enerji ve insansız hava aracı teknolojileri yer alıyor. Küresel pazarda ise Çin teknoloji ürünlerinin rekabet gücü sürekli artıyor. BYD’nin yeni enerji araçları Avrupa’ya ihraç ediliyor; DJI’nin insansız hava araçları küresel pazarın %70’ini domine ediyor; Huawei’nin 5G ekipmanları ise dünya genelinde 150’den fazla ülkede kullanılıyor.

Ayrıca, kimya, fizik, bilgisayar bilimi, malzeme bilimi ve mühendislik gibi alanlarda en yüksek etkiye sahip makalelerin çoğunluğu Çinli bilim insanları tarafından yayımlanıyor.

Bu, basit bir “yetişme” değil, yapısal bir dönüşüm; politika, pazar, sanayi zinciri, yetkinlik, sermaye ve uzun vadeli birikimin sonucunda ortaya çıkan niteliksel bir değişimdir.

  • Politikaların uzun vadeli planlamasıdır

2015 yılında yayımlanan ‘’Made İn China 2025’’ ile net bir hedef ortaya koydu: Çin, yalnızca “dünya fabrikası” olarak kalmamalı, yüksek teknolojiyi elinde tutmalı ve küresel inovasyon merkezi haline gelmeli.

O dönemde çip, yazılım ve temel endüstriyel ekipmanlar hâlâ büyük ölçüde Avrupa ve Amerika’ya bağımlıydı; teknolojik bağımsızlık, hayatta kalma meselesi haline gelmişti. Bu nedenle devlet, yapay zeka, kuantum hesaplama, havacılık ve uzay, yeni enerji gibi alanları kapsayan on stratejik sektörü hedefledi ve teknolojik sermaye ile yetkinliklerin sert teknolojilere yönelmesini teşvik etti.

Amerika’daki Silikon Vadisi, serbest piyasa inovasyonuna dayanabilir, ancak Çin’in koşulları farklıdır ve yaklaşımı da farklıdır: birçok temel inovasyon kamu malı niteliğindedir ve piyasa, teknoloji bariyerlerini aşamadığında, ulusal strateji belirleyici bir değişken haline gelir.

5G örneğini ele alırsak, Çin hükümeti 2009 yılında 5G’yi temel strateji olarak belirlemiş ve ardından IMT-2020 çalışma grubunu kurarak üniversiteler, araştırma enstitüleri ve işletmelerle birlikte teknoloji geliştirme çalışmalarına başlamıştı. Avrupa ve Amerika hâlâ 4G’nin yeterli olup olmadığını tartışırken, Çin on yıl öncesinden planlama yaparak 2020 yılında küresel ticari 5G uygulamasını ilk gerçekleştiren ülke oldu.

Bu model, geleneksel planlı ekonomi değil, “ulusal kapitalizm + piyasa rekabeti”nin bir birleşimidir: Hükümet yönü belirler, işletmeler piyasada rekabet eder, araştırma enstitüleri teknoloji sağlar ve böylece Çin’e özgü bir teknoloji ekosistemi oluşur.

Bu modelin anahtarı ise “yakıt”, yani sermayedir.

2000 yılında Çin’in Ar-Ge harcamaları yalnızca 89,5 milyar yuan iken, bu rakam ABD’nin yaklaşık yirmide biriydi. Ancak 2022 yılına gelindiğinde bu rakam 3,08 trilyon yuan’ı aşarak GSYİH’nın %2,5’ine ulaştı ve gelişmiş ülke seviyelerine yaklaştı. Aynı zamanda bazı teknoloji şirketleri Ar-Ge’ye büyük yatırımlar yaparak “yüksek yatırım – yüksek çıktı” şeklinde bir olumlu döngü oluşturdu.

Sermayenin hızla artması, iki büyük dönüşümü de beraberinde getirdi.


Bir yandan, teknoloji altyapısında sıçrama yaşandı: Süper hesaplama merkezleri, yapay zeka hesaplama platformları ve büyük ölçekli laboratuvarlar art arda inşa edildi, böylece inovasyonun “temeli” daha sağlam hale geldi.


Öte yandan, küresel yetkinliklerin geri dönüşü kolaylaştı: Yüksek miktarda Ar-Ge yatırımları, önde gelen bilim insanlarını ülkeye geri çekti; yurt içindeki araştırmacıların geliri ve kaynakları da kapsamlı bir şekilde iyileştirilerek olumlu bir geri besleme döngüsü oluşturuldu.

  • Fen ve mühendislik bonusu

UNESCO ve Dünya Bankası verilerine göre, Çin her yıl STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanında diğer ülkeleri geride bırakarak en fazla mezun vermektedir.

2025 yılında ABD Beyaz Saray tarafından yayımlanan *AI Talent Report* adlı raporda çarpıcı bir veri yer alıyor: Bilim ve mühendislik lisans derecesi seviyesinde, Çin’in verdiği diploma sayısı ABD’yi kat kat aşıyor. 2022 yılında Çin, ABD’nin yaklaşık 6 katı bilim ve mühendislik lisans derecesi verirken, bu oran iki ülkenin nüfus oranından (Çin’in nüfusu ABD’nin yaklaşık 4,2 katı) çok daha yüksektir.

Günümüzde Çin, dünyada en fazla mühendis, programcı ve çip tasarımcısına sahip… Peki, Çin neden bu kadar çok STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) yeteneği yetiştirebiliyor? 

Bu, büyük ölçüde Çin’in eğitim kültürüyle ilgili: 1999’daki üniversiteye giriş genişlemesi ve 2010’daki fen bilimleri eğitiminin güçlendirilmesi, ardı ardına fen bilimleri elitlerini şekillendirdi. Avrupa ve Amerika’nın yaklaşımı ise tamamen farklı; örneğin, ABD STEM yetenek eksikliğini göçmenlerle kapatmaya çalışırken, Çin esas olarak kendi yetiştirdiği yeteneklere dayanıyor. 

Üstelik son 10 yılda, özellikle 2019’dan sonra bir “geri dönüş dalgası” ortaya çıktı; çok sayıda bilim insanı ülkesine dönmeyi seçti. 

Bir yandan, Trump’ın politikaları bu sürece katkı sağladı. Onun teknoloji kısıtlama politikaları altında Çin-ABD teknoloji rekabeti yoğunlaştı ve bu, Çinli bilim insanlarının ülkeye dönerek yerli teknoloji şirketlerinin kilit teknolojilerde ilerlemesine yardımcı olmasına yol açtı. Öte yandan, Çin bu geri dönüşleri karşılayabilecek kapasiteye sahip. Çin hükümeti, dünya standartlarında laboratuvarlar kurmak için büyük miktarda fon yatırımı yaptı ve yurtdışındaki akademisyenleri çekmek için cazip imkanlar sunabildi. 

Yapay zeka alanında önde gelen Çinli bilim insanı Zhu Songchun’un 2020 yılında ulusal stratejik bilim insanı olarak ülkesine dönmesi, Pekin Genel Yapay Zeka Enstitüsü’nü kurarak başkanlığını üstlenmesi ve aynı zamanda Tsinghua ile Pekin Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapması, bu durumun tipik bir örneğidir.

  • Süper büyük ölçekli imalat ve pazar ekosistemi

Çin’in teknoloji yükselişi, yalnızca laboratuvarlardaki atılımlardan ibaret değil, aynı zamanda eksiksiz bir sanayi zincirine dayanıyor.

Küresel olarak yalnızca Çin, 41 büyük endüstri kategorisi ve 666 küçük endüstri alt kategorisine sahip; bu, roketlerden cep telefonlarına, yeni enerji araçlarından yüksek teknoloji çiplere kadar neredeyse tüm kritik bileşenler için yerel tedarikçiler bulunabileceği anlamına geliyor. Bu yüksek derecede entegre üretim sistemi, teknolojik yeniliklerin konseptten seri üretime geçiş hızını Avrupa ve Amerika’yı geride bırakacak şekilde hızlandırıyor. 

BYD’nin yükselişi asla tesadüf değil. “Üç elektrik” (batarya, motor, elektronik kontrol) sanayi zinciri oldukça olgunlaşmış durumda; CATL, BYD bataryaları ve Huawei’nin akıllı araç sistemleri gibi şirketler güçlü bir sinerji oluşturuyor. Bir teknoloji atılımı, tüm sektörü hızla dönüştürebiliyor.

Aynı zamanda, Çin’in 1,4 milyarlık nüfusunun ölçek etkisi, yalnızca dünyanın en büyük tüketici pazarı olmakla kalmıyor, aynı zamanda teknolojik yenilikler için bir deney sahası sunuyor. Her yeni teknoloji, hızla kullanıcı bulabiliyor ve ticarileşme döngüsünü tamamlayabiliyor. 

HarmonyOS (Hongmeng) bunun tipik bir örneği. Android kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalan HarmonyOS, Çin’de hızla yaygınlaştı ve kısa sürede yüz milyonlarca kullanıcıya ulaştı, bu da sayısız geliştiriciyi ekosisteme çekti. Eğer HarmonyOS küçük bir pazarda ortaya çıksaydı, muhtemelen Apple ve Google ile rekabet edemezdi. 

C919 büyük yolcu uçağı da benzer bir hikâye. Yerli havayolu şirketlerinin desteği sayesinde hızla binlerce sipariş topladı; önce iç pazarda sağlam bir temel oluşturdu, ardından uluslararası arenaya yöneldi. Pazarın gücü, Çin’in inovasyonunu yalnızca “araştırma enstitülerinin zaferi” olmaktan çıkarıp “pazarın zaferi” haline getirdi.

  • Ortaya çıkış etkisi

Bir ağaç devrilir, sesi dört bir yanda yankılanır; bir orman büyür, sessizce yükselir. 

Huawei’nin 7nm çip ile ambargoyu kırması, BYD’nin yeni enerji araçlarının küresel pazarı domine etmesi ve yerli yapay zeka büyük modellerinin OpenAI’ye meydan okuması gibi parlak “tekil atılımlar” birçok kişiyi hayrete düşürüyor. 

Ancak akıllı olanlar bilir ki, bu atılımlar tesadüf değil; ne tek bir “dahi”ye ne de “sihirli bir politikaya” dayanıyor. Bunlar, milyonlarca bilim insanı, girişimci, politika yapıcı ve sermaye piyasasının ortaklaşa gerçekleştirdiği kolektif bir sıçrama; devasa bir teknoloji ekosisteminin uzun vadeli ve uyumlu evriminin sonucu. 

Kompleks sistem biliminde bunun bir adı var: “Ortaya Çıkış (Emergence)” – sistem içindeki etkileşimler kritik bir eşiğe ulaştığında, bütün, yepyeni ve üstel büyüyen özellikler sergiler. 

Örneğin, insansı robotlar: Tesla’nın Optimus’undan Figure AI’ın insansı robotlarına, Çin’in Zhiyuan ve Unitree’sine kadar, küresel teknoloji devleri bu yeni yarış pistinde tam gaz ilerliyor. 

Çin ise benzersiz bir fırsata sahip: 2024’te DeepSeek açık kaynak topluluğu, yerli Ascend ve Cambricon gibi çiplerle uyumlu DeepSeek-RT robot işletim sistemini yayınladı. Bu sistem, bağımsız olarak eğitilmiş embodied intelligence modellerini entegre ediyor ve geliştiricilerin yerli 3D görsel çiplerin API’sini doğrudan kullanmasına olanak tanıyor. Bu açık kaynak ekosistemi, robot geliştirme bariyerini düşürdü, daha fazla işletmeyi yerli çiplere uyum sağlamaya teşvik etti ve bu da yarı iletken optimizasyonunu tersine hızlandırarak “teknoloji-pazar-imalat” döngüsünde olumlu bir geri besleme oluşturdu. Bu, robot sanayi zincirinin olgunlaşmasını hızlandırıyor. 

Donanım tarafında, Çin, çip, motor, batarya, sensör gibi temel bileşenleri kapsayan eksiksiz bir robot tedarik zincirine sahip olan dünyadaki tek ülke. İthalata bağımlı olmadan çalışan bu sanayi zinciri bütünlüğü, Çinli işletmelerin robotları daha hızlı ve daha düşük maliyetle üretip piyasaya sürmesini sağlıyor; bu, Avrupa ve Amerikan şirketlerinin rekabet edemeyeceği bir avantaj. 

NVIDIA’nın CEO’su Jensen Huang’ın dediği gibi: “Büyük Körfez Bölgesi, aynı anda mekanik-elektronik teknolojisi ile yapay zeka teknolojisine sahip olan dünyadaki tek bölge. Başka hiçbir yerde bu koşullar mevcut değil… Bu, eşsiz bir fırsat olacak.”

  • Gelecekte dev bir ”Kore” mi? Yoksa bir sonraki ”Amerika” mı?

Birçok kişi şunu soruyor: Çin teknolojisindeki bu patlama, geçici bir “fırsat penceresi” mi, yoksa uzun vadeli bir yapısal yükseliş mi? 

Bu, belirli bir “faz geçiş noktası”nı (Phase Transition) aşıp aşmadığımıza ve bir tür “kararlı durum”a (Stable State) ulaşıp ulaşmadığımıza bağlı. Son birkaç yıla bakıldığında, Çin teknoloji ekosistemi artık yeni bir kararlı duruma ulaşmış görünüyor: 

İlk olarak, teknoloji şirketlerinin kendi kendine sürdürülebilir döngüsü. Eskiden teknoloji şirketleri devlet desteğine bağımlıyken, şimdi “kendi kendilerini finanse ediyorlar”. 

İkinci olarak, yetkinliklerin nesiller arası yenilenmesi. Son 20 yılda, Çin’in fen ve mühendislik yetkinlik arzı bir “inşa dönemi”ndeydi; şimdi ise her yıl milyonlarca teknoloji yeteneği piyasaya giriyor ve teknolojik inovasyon toplumsal bir norm haline geliyor.

En önemlisi, teknoloji ekosisteminin kendi kendine uyum sağlama yeteneği. Ticaret savaşları ve çip yasaklarının, Çinli şirketlerin özerkliğini artırdığını gördük; yerel tedarik zincirimiz son derece dirençli ve güçlü bir kendini onarma kapasitesine sahip. 

Başka bir deyişle, Çin teknolojisi artık olumlu bir “yol bağımlılığı” yörüngesine girmiş durumda; yalnızca bu ivmeyle bile uzun bir süre ilerleyebilir. 

Ancak gelecekte, “dev bir Kore” mi olacak, yoksa “bir sonraki Amerika” mı? 

Küresel ekonomiye güçlü sanayi kapasitesi, üretim yetkinlikleri ve kademeli inovasyonlarla mı liderlik edecek, yoksa daha fazla “çığır açan inovasyon” yaparak küresel teknoloji kurallarını belirleyen gerçek bir lider mi olacak? 

Bu, yalnızca “boğucu” sorunları aşmaya devam etmeyi değil, aynı zamanda küresel teknoloji rekabetinde teşvik sistemlerini yeniden düzenlemeyi, özgün atılımları teşvik etmeyi ve gerçekten kendine özgü bir “inovasyon paradigması” yaratmayı gerektiriyor.

Hazırlayan: CTT Danışmanlık

Daha Kolay Sektörel Çözümlerle İlgili Yardıma mı İhtiyacınız Var? Biz Uzmanız!​

Click here to change this text. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir